Hasankeyf, "Dicle"nin kıyısına yaslanmış bizleri izliyor ve bizde "Dicle"nin kenarından ona bakıyoruz büyük bir hayranlıkla. Yorgun ve bitkin görünüyor. Antik dönemden Ortaçağ'ın muhteşem yapılarına kadar hepsini görmüş ve kucak açmış. Tarihinin ve üzerinde taşıdığı medeniyetlerin sorumluluğunu taşımış bugünlere ezilmeden. Mezopotamya'nın başlangıç noktasında Doğu ve Batı kavimlerinin de gözbebeği Hasankeyf, antik dönem dışında Bizans, Sasaniler, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler, Artuklular, Eyübiler ve Osmanlılar'a da ev sahipliği yapmış. Medreseler, Rasathane, Darüşşifa ve diğer eğitim kurumlarıyla bölgenin ilim ve kültür merkezi olan Hasankeyf, ulaşım yolları ve ticaret merkezlerinin yer değiştirmesiyle önemini ekonomik anlamda yitirirken üzerindeki tarih ve kültürel mirası bugünlere ulaştırmayı ihmal etmemiş. Yüzlerce cami, kilise, saray ve şehir kalıntısıyla günümüze ulaşan Hasankeyf, sorumsuz yönetimler ve eğitimsiz insanlar eliyle asırlardır yağmalanmış durmuş.
1982 yılında SİT alanı ilan edilip koruma altına alınana kadar, yerleşime de açık olan tarihi mekanlarda arkeolojik ve bilimsel çalışmalar da yeterince yapılmamış. Herşeyi ile üzerimizde sorumluluk olan şehir, restore edilip, bakımlı bir halde dünya uygarlığına bir kültür mirası olarak sunulmalıydı bugüne kadar. İç ve dış turizme açılarak bölgenin canlanmasına sebep olabilir, daha da önemlisi üzerimizdeki tarihi sorumluluğu yerine getirmenin hazzını gelecek nesillere aktarabilirdik. Bu doğa harikası şehir artık yorgun ve hüzünlü. Yetmiş yıl yaşayacak bir baraja direnmenin hüznünü yaşıyor. 40 yıldır gündemde olan Ilısu Baraj Gölü altında kalacak olması herkesi belirsizliğe ve ilgisizliğe itmiş. Yılların ve insanların ilgisizliğine rağmen hala doğal yapısını koruyan bu antik kent artık Ilısu Baraj Gölü'nde intihar etmeyi düşünüyor. Belki de insanlığın ayıplarını örtmek için!
Hasankeyf'in Tarihi
Hasankeyf'in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu bilinmiyor. Ancak şehir ve etrafındaki binlerce mağara insanların buraya çağlar öncesinden yerleştiğini gösteriyor. Hasankeyf, insanlığın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Mezopotamya bölgesinde yer almaktadır. Hemen içinden Dicle Nehri'nin akıp gitmesi, korunmaya müsait coğrafi yapısı, mesken olarak kullanılan binlerce mağarası hep dikkatleri çekmiş ve çağlar boyunca stratejik önemini korumuştur. Yekpare taştan meydana gelen kalesi nedeniyle "Hısn Keyfa" adını almıştır. Ancak başka isimler de kullanıldığı bilinmektedir.
Antik Dönemde Hasankeyf
Milattan önceki dönemlerde Hasankeyf'in ne gibi tarihi gelişmelere sahne olduğu, kimlerin burada hüküm sürdüğü tarihinin karanlık sayfalarından biridir. Bu konuda herhangi bir yazılı kaynak bulunmamaktadır. İleride yapılacak arkeolojik çalışmalar, bu konuya ışık tutacaktır. Yalnız Mezopotamya bölgesine hakim olan kavimlerin en gözde yerlerinden birinin Hasankeyf olduğunu söylemek mümkündür.
Bizans Dönemde Hasankeyf
Miladi ilk asırlarda Hasankeyf, Bizanslılar'la Sasaniler'in arasında el değiştirmiş, zaman zaman Bizanslılar'ın, zaman zaman da Sasaniler'in elinde kalmıştır. 4. yy'ın ortalarında Hasankeyf'e sağlam bir kale yapan Bizanslılar, hemen hemen burayı bir daha Sasaniler'e hiç kaptırmamışlardır. Bizans'ın hakimiyeti, Müslümanların burayı fetih ettiği 7. yy'ın başlarına kadar sürmüştür.
İslam Dönemde Hasankeyf
Müslümanlar, burayı ikinci halife Hz. Ömer döneminde MS 638 yılında fetih ettiler. Halifeler döneminin ardından sırası ile Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler, Artuklar, Eyyubiler ve Osmanlılar buraya hakim oldu. Hasankeyf, tarihi önemini Artuklular'ın MS 1101 yılında kente hakim olmasıyla kazandı. Bu tarihten itibaren o günkü ismi ile HISN KEYFA, Ortaçağ'ın önemli şehirlerinden biri oldu. Artuklular, bölgenin idaresinde zaman zaman söz sahibi oldukları gibi, Hasankeyf'te de önemli eserler bıraktı. Kuzeyden güneye kıvrılıp giden Dicle Nehri üzerinde yer alması ve o günlerde ticaretin önemli bir kısmının nehir yoluyla yapılması nedeniyle Hasankeyf, ticari ve ekonomik olarak da gelişti. Hasankeyf'i Artuklular'dan alan (MS 1232) Eyyubiler, henüz bölgeye tam hakim olamadan Moğol istilası ile karşılaştı. Bir çok yerleşim yeri gibi burası da alt üst oldu. Eyyubiler, Moğol şokunu atlattıktan sonra 14. yy'ın başlarından itibaren Hasankeyf'i yeniden imar etmeye
başladı. Hasankeyf, özellikle bu yıllarda tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaşadı. Nihayet Osmanlı'nın gücüne karşı direnemeyen, Safeviler'in baskıları ve iç hesaplaşmalarla iyice yıpranan Eyyubiler 1515 yılında burayı Osmanlılar'a bıraktı. Bu tarihten itibaren kent tarihi önemini gittikçe kaybederek günümüze kadar geldi. Ancak bütün ihmallere ve tahribata rağmen bazı eserleri günümüze ulaştırmayı başardı.
Kale
Kalenin eski çağlardan beri bir iskan yeri olarak kullanıldığı mağara yapılardan anlaşılmaktadır. Ancak kale olarak kullanılmaya başlaması Bizanslılar dönemine rastlar. Kale yekpare taş yapısı, üzerinde bir çok tarihi eser bulundurması, gizli yollarla nehre inilmesi ve kaleye çıkan yol üzerindeki zarif, muhteşem taş kapısıyla dikkati çekmektedir. Kaleye doğudan merdivenli bir yolla ulaşılmaktadır. Bu yolun hemen başında bulunan oyma taşlardan yapılmış kapının Eyyubilere ait olduğu üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır. Bu yolun üst tarafında da kısmen harap olmuş diğer bir kapı yer almaktadır. Kalenin kuzeydoğu ucunda dev bir kule gibi yükselen Küçük Saray yer almaktadır. Ayrıca kalede Ulu Cami ve Büyük Saray da yer almaktadır. Kalenin dikkate değer özelliklerinden biri de, gerek Artuklular gerekse Eyyubiler döneminde buraya su çıkarılmış olmasıdır. Asırlarca kale bu su ile hayat bulmuş, bu suyun kesildiği olağanüstü zamanlarda ise kalenin kuzeyinde yer alan merdivenli yollarla nehirden
su alınmıştır. Tarihi kaynaklarda kalenin silah zoruyla ele geçirildiğine rastlanmamıştır.
Köprü
Tarihi kaynaklarda köprünün 1116 yılında Artuklu Fahrettin Karaaslan tarafından yapıldığı yazılıdır. Ancak Hasankeyf'in 638 yılında Müslümanlarca fetih edildiği sırada bir köprüden bahsedilmektedir. Bu nedenle köprünün antik bir temel üzerinde yapılmış olması ihtimal dahilindedir. Kemer açıklıkları itibariyle Ortaçağ'da yapılan taş köprülerin en büyüğüdür. Ortadaki büyük kemeri taşıyan iki orta ayağın arasındaki açıklık 40 metredir. Doğu ve batıdaki küçük kemerler dışındaki ortadaki büyük kemerler tamamen yıkılmış durumdadır. Araştırmalara göre köprünün en büyük kemerinin ortası ahşaptandı. Düşman şehre saldırdığı zaman yerinden kaldırılır, düşmanın şehre girişi engellenirdi. Bu özellik köprünün ömrünü kısaltmıştır. Köprünün önemli özelliklerinden biri de orta ayaklar üzerinde yer alan ve 12 burcu simgelediği tahmin edilen figürlerdir. Bir ikisi dışında tahrip olmuş ve şekil olarak ne ifade etkileri anlaşılmaz hale gelmiştir. Köprünün ne zaman yıkıldığı da bilinmemektedir.
Büyük Saray
Kalenin kuzeyinde Ulu Cami'nin altında yer almaktadır. Büyük ölçüde yıkılmış ve göçükler altında kalmıştır. Yapının en önemli özelliği, binadan bağımsız, giriş kapısının karşısında dikdörtgen bir kulenin yükseliyor olmasıdır. Burası kesme taşlardan örülmüş, köprüde olduğu gibi taşlardan madeni kromplarla birbirine kenetlenmiştir. Burasının gözetleme kulesi veya yıldırımlık görevi gördüğü tahmin ediliyor. Genel özelliklerinden dolayı Artuklular'a ait olduğu tahmin edilmektedir.
Kaledeki Ulu Camii
Eyyubilerin Hasankeyf'teki ilk eseridir. 1325 yılında bir kilise kalıntısı üzerine inşa edilmiştir. Yapı gibi minaresi de genellikle moloz taşlardan yapılmıştır. Minarenin kuzeyinde bulunan alçı süsleme ve kitabe dikkate değerdir. Cami, minberinden günümüze ulaşan ahşap kitabe yazısı ve oyma süsleriyle günümüze kadar ulaşabilen nadir eserlerden biridir.
El-Rızk Camii
Dicle nehrinin doğusunda köprü ayağına yakın bir mevkide yer alır. Portal girişindeki kitabeden eserin, 1409 yılında Eyyubi Sultan Süleyman tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor. Bu gün camiden sadece minare sağlam kalmıştır. Kısmen yıkılmış portal giriş kapısında yer alan kitabenin altında, bitkisel süsler arasında Allah'ın 99 ismi yazılmıştır. Caminin önemli özelliklerinden biri de cami minaresinin çift yollu olmasıdır
Sultan Süleyman Camii
Bir önceki eser gibi bu da Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Eser büsbütün harap olmuş durumdadır. Minare şerefeden itibaren bilinmeyen bir tarihte yıkılmıştır. Minare, kuşaklara ayrılmış, kuşaklar farklı bitkisel süslerle bezenmiştir. Ayrıca minare kaidesinde yer alan kufi yazılar esere başka bir güzellik kazandırmıştır.
Koç Camii
Sultan Süleyman Camii doğusunda yer alır. Genel özelliklerinden, alçı süslemelerinden Eyyubiler'e ait olduğu tahmin edilmektedir. Yer yer sökülmesine rağmen Hasankeyf'de en canlı alçı süslemelere sahip bir eserdir. Kitabesi olmadığından kesin olarak kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir.
Kızlar Camii
Koç camii doğusunda yer alır. Bugün cami olarak kullanılan eserin, aslında bir anıt mezar olduğu araştırmacılar tarafından söylenmektedir. Cami girişinin sağındaki köşede bulunan bu anıt mezarın kubbesi ve mezar kalıntıları halen mevcuttur. Diğer mezarlar ise onarıma uğramıştır. Yapının kuzey cephesi duvarı kısmen korunmuştur. Bu cephedeki süsler, eserin orijinal yapısının ne kadar görkemli olduğunu gösteriyor. Eserin Eyyubiler'e ait olduğu tahmin edilmektedir.
İmam Abdullah Zaviyesi
Betonarme köprünün batı yakasındaki tepecikte yer alır. Hz. Muhammed'in Cafer-i Tayyar'ın torunu İmam Abdullah'a ait olduğu bilinmektedir. Eser asli yapısını koruyamamış, sık sık onarım görmüştür. Kubbenin bitişiğindeki minare amaçlı kullanılan kule, kısmen harap olmuştur. Kubbenin giriş kapısındaki kitabeden, Eyyubiler tarafından tamir edildiği anlaşılmaktadır.
Küçük Saray
Kalenin kuzeydoğu ucunda bulunmaktadır. Saray, aşağıdan itibaren yontulmuş kaya kütlesi üzerinde inşa edilmiştir. Eyyubiler'in Hasankeyf'teki ilk eserlerinden biridir. Kuzeye bakan cephedeki pencerenin üstünde iki aslan kabartması, bu kabartmaların ortasında kufi levhalar yer almaktadır. Sarayın kuzey ve batı cephelerinde alçı süslemelerin izlerine rastlanmaktadır.
Zeynel Bey Türbesi
Kısa bir süre Hasankeyf'e hakim olan Akkoyunlular'a ait tek eserdir. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın oğlu Zeynel Bey'e ait olduğu üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır. Türbenin silindirik gövdesi üzerinde turkuvaz ve lacivert sırlı tuğla ve kuşaklar oluşturulmuştur. Bu kuşaklarda sıra ile "ALLAH, MUHAMMED ve ALİ" isimleri hayranlık verici bir şekilde yazılmıştır. İçeriden sekizgen bir özellik arz eden yapının mezar bölümü açılmıştır. Hasankeyf'teki birçok eser gibi yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Kendi türünün Anadolu'daki nadir örneklerinden olan türbenin, Hasankeyf'teki diğer eserlerle beraber koruma altına alınması ve restore edilmesi gerekmektedir.
Hasankeyf'te Yetişen Bilginler
Hasankeyf, Ortaçağ'ın önemli idare ve ticari merkezlerinden biri olduğu gibi, birçok bilginin çıktığı bir yer olmuştur. Kimi dönemlerde burada çok sayıda cami ve medresenin olduğu ifade edilmektedir. Hasankeyf'in yetiştirdiği bazı bilginler şunlardır:
1- Alaaddin Haskefi (Ö. 1677). Hanefi fıkhı alimi.
2- Ebu'l-Lutf Haskefi (Ö. 1455). Fıkıh ve Arap Edebiyatı bilgini.
3- El-Hatib el-Haskefi (Ö. 1158). Şafii fıkhı, Arap Edebiyatı ve Şiir alimi.
4- Ahmet İbn Muhammed Haskefi (Ö. 1599). Hem din hem fen ilimleri bilgini.
Bunların dışında başka alimlerin de burada yetiştiği ve burada ders verdiği bilinmektedir. Bunlardan biri ünlü Sibernetik bilgini Bediüzzaman Ebul-iz El-Cezeri'dir. İcad ettiği robotları Hasankeyf Artuklu Sultanına hediye ettiği, ayrıca bir çok farklı aletler yaptığı eserlerinden anlaşılmaktadır.
Ilısu Barajı ve Hasankeyf
Ilısu Barajı Projesi, Suriye sınırından 45 km menbada Dicle Nehri üzerinde yer alır. Temelden 135 m. yükseklikte dolgu tipindeki barajın rezervuar hacmi 11 milyar metreküptür. 8 adet radyan kapaklı dolu savağın max. kapasitesi 17,988 m3/sn'dir. Her biri 200 MW gücündeki 6 üniteden oluşan ve 1200 MW kurulu gücündeki hidroelektrik santralden yılda 3.8 milyar kWh enerji üretilecektir. 8 yılda tamamlanması planlanan projeye henüz başlanılmamıştır. Hasankeyf'e yaklaşık 60 km. mesafede bulunan baraj gövdesi ilçe merkezi ve köylerini de su altında bırakacaktır.
Hasankeyf denizden 550 metre yükseklikte olup, güneyde Midyat Sıradağları, kuzeyde Raman Sıradağları arasındaki bir vadide Dicle'nin kıyısında yer almaktadır. Önemli bir su yolu ve karadan geçiş güzergahını teşkil etmektedir. Dicle Nehri, bölgeye hayat veren önemli bir akarsudur. 1981 yılında Kültür Bakanlığı'nca ilçe merkezi bütünüyle koruma altına alınarak SİT alanı ilan edilmiştir. GAP Projesi kapsamında bulunan Ilısu Barajı'nın göl suları altında Hasankeyf ve bağlı bir çok köyü kalacaktır. İlçenin toplam nüfusu 9380 kişi olup, ilçe merkezinde 5624 kişi, köylerde ise 3756 kişi yaşamaktadır. 1926 yılında Mardin İli'ne bağlı olarak Gercüş İlçesi'nin kurulması ile birlikte Hasankeyf bu ilçeye bağlı bir bucak merkezi iken 18 Mayıs 1990 tarih 3647 sayılı kanunla Batman'ın il olması ile birlikte Hasankeyf ilçe statüsü kazanmıştır. İlçenin 18 köyü ve 7 mezrası bulunmaktadır. Köyler genel olarak dağlık araziler üzerinde kurulmuştur. Köylerde; tarım, hayvancılık ve sebzecilik faaliyetleri,
ilçede ise nehir yatağında kum işçiliği mevcuttur. El sanatları alanında sadece dokumacılık ve küçük çapta balıkçılık faaliyetleri yapılmaktadır.
Kentin Kronolojisi
Diyarbakır (Amida) ile Cizre (Bezebda) arasında ve İran sınır hattında bir köprübaşı olarak konaklama yeri konumundaki yöreye Romalılar sağlam bir kale yaptılar.